Gazi Üniversitesi’nden bir akademisyenin 2010’da açtığı bir dava, akademide mobbing’e (psikolojik tacize) karşı atıldığı söylenen adımların göstermelik olduğunu düşündürüyor.

Yargıtay’ın 2012’de aldığı bir içtihat kararı da, mobbing yapan kamu görevlilerini idari yargı zırhına büründürerek işyerinde psikolojik tacize yaptırım uygulanmasını güçleştirdi.

SOL gazetesinde yer alan habere göre, kamu-özel sektörü ayrımı olmaksızın performans baskısı ve rekabetin günden güne arttığı çalışma yaşamında, işyerinde psikolojik taciz anlamına gelen “mobbing” kavramı sıkça gündeme gelir oldu.

İlk kez 1980’li yıllarda Avrupalı çalışma psikologları tarafından kullanılan kavram, “iş yerinde bir ya da daha fazla bireyin hedef aldıkları bir kişiyi uzun vadede sistematik olarak uyguladıkları düşmanca davranışlarla çaresiz ve savunmasız bırakarak yıldırmasını” ifade ediyor.

Fiziksel tacizin aksine, mobbing gözle görünüp elle tutulması oldukça güç ve uzun vadeye yayılmış bir taciz türü; bu nedenle de mobbing mağduru olan birinin şikâyetini hukuki olarak kanıtlaması bir hayli zor. Yine de son yıllarda bu konunun daha bilinir hale gelmesiyle işyerinde sistematik psikolojk tacize maruz kaldığını söyleyen birçok kişi mobbing şikâyetiyle tazminat davası açmaya başladı. 2006’da bu yana dava açan mağdurlardan kazananlar da oldu.

Mağdur devlet memuruysa işi zor
Ne var ki, kamuda çalışanların mobbing şikâyetini kanıtlayıp sonuç alması daha çetrefilli bir süreç. Zira devlet memurlarının mobbing mağduriyeti halinde izleyecekleri hukuki süreç konusunda Yargıtay daireleri arasında görüş farklılıkları bulunuyor. Özel sektörde çalışanlar mobbing davasını adli yargıda açabiliyorlar. Yargıtay 3. ve 9. Hukuk Dairelerinin mobbing’i “kişisel suç” olarak gören ve davaların adli yargıda açılmasını uygun bulan içtihat kararları bulunuyor. Ancak Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin, bileşiminin büyük ölçüde değiştiği 2012 yılında aldığı karardan beri, mobbing’den şikâyet eden devlet memurlarına idari yargı yolu gösteriliyor.

Gazi Üniversitesi (GÜ) Mimarlık Fakültesi araştırma görevlisi Tahir Çalgüner’in davası bu açıdan önemli bir örnek. Çalgüner, fakültede yönetici konumda olan üç öğretim üyesi hakkında, kendisine iki yıldır psikolojik taciz uyguladıklarından şikâyetçi olarak Şubat 2010’da 15 milyar liralık manevi tazminat davası açmıştı.

Davanın açıldığı Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesi, Çalgüner’in karşı karşıya kaldığı uygulamaların mobbing olup olmadığını bilirkişiye sordu. Bilirkişi, yapılanın açıkça mobbing olduğu, Çalgüner’in ruh sağlığının bozulduğu yönünde rapor verdi. Ancak mahkeme davaya esastan bakmayarak görevsizlik kararı çıkardı ve dosyayı idari yargıya yönlendirdi. Çalgüner, Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin “Mobbing’i kamu görevlisi yaptığından, tazminat davası idare mahkemesinde açılır” kararını Yargıtay’a taşıdı. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de mahkemenin kararını destekleyerek devlet memurlarının mobbing şikâyetlerinde görevli mahkemenin idare mahkemesi olduğuna işaret etti.

“Mobbing kişisel suç”
Yargıtay’ın bu kararı, mobbing uygulayan kamu görevlilerinin bir tür dokunulmazlık zırhıyla korunması olarak yorumlanıyor. Mobbingle Mücadele Derneği (Mobbingder), mobbing şikâyetlerinin idari yargıya intikal ettirilmesinin, yanıltıcı bir tanımı da beraberinde getirdiğine dikkat çekiyor. Zira bu haliyle mobbing, kamu görevlisinin görevini icrası kapsamında işlediği bir kusur olarak tanımlanıyor ve mobbing mağduru da şikâyetçi olduğu kişi aleyhine değil, devlet aleyhine dava açmak zorunda kalıyor.

“Cezayı devletin üstlenmesi teşvik gibi”
Mobbingder Genel Başkanı Hüseyin Gün, “İdari yargı davaları, devlet organlarının şahıslara hizmet verirken ifa ettiği iş ve işlemlere ilişkin kusura dayalı olarak devlet ve/veya vatandaşın gördüğü zararlarının telafisini esas alır. Mobbing ise, bir ‘hizmet kusuru’ değil, kişinin iş ilişkisi içinde olduğu kişiye karşı kasıtlı olarak işlediği kişisel bir suçtur” diyor. Gün, mobbing uygulayanlara karşı adli yargıda dava açılamamasının, idari yargıda ise cezaların devlete ödettirilmesinin, bu suça karşı caydırıcı bir yön bırakmayacağını vurguluyor.

İdari mahkemede tanık dinletilemiyor
Hüseyin Gün, mobbing davalarının idari mahkemelerde adil bir şekilde görülüp çözüme kavuşturulmasının teknik açıdan imkânsız olduğu görüşünde. Bunun en önemli nedenlerinden biri, mobbing mağdurunun idare mahkemesindeki bir davada uğradığı muameleyi kanıtlamak için tanık dinletme olanağından yoksun olması. Zira 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası’na göre, idare mahkemelerin yargılama usulleri arasında tanık dinletme yer almıyor. Gün, “Oysa mobbing eyleminin en önemli delili, tanık beyanları ve yemin delilidir. Yaşanan mağduriyeti somut bir şekilde ortaya koyacak bu iki müessese idari yargıda işletilmemektedir” diyor.

Gün, “İdari yargıda açılan bir mobbing davası hiçbir zaman hakkaniyete uygun olarak hukuki çözüme kavuşturulamaz. Çünkü idari yargı, resmi belgeler üzerinden davalara bakarken, çözüme odaklandığı tek nokta resmi belgelerdir.

Mobbing konusu öyle bir suç işleme şeklidir ki, hiçbir kamu görevlisi zorba, bu suçu, altına imza atacağı resmi belge ile işlemez. Mağdura ‘Mademki mağdur olduğunu söylüyorsun, getir resmi belgelerini ispat et’ demek, ‘Sen bu davayı niye açtın, böyle bir dava açarsan aklına gelmeyenler de başına gelecek’ demekten başka bir şey değildir” diyor. Kamuda yürütülen soruşturmaların güçlülerin zayıfı ezdiği, yok ettiği, güçlüyü haklı çıkaran bir müessese haline geldiğini söyleyen Gün, “Mobbing mağdurları hakkında açılan soruşturmalar, başlı başına bir soruşturma mobbingine dönüşmekte” diyor.

Türkiye’de bir ilk, tamamen göstermelik
6 Ağustos 2012’de göreve gelen Gazi Üniversitesi (GÜ) Rektörü Prof. Dr. Süleyman Büyükberber, Mesleki Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şule Çivitci’yi bizzat görevlendirerek üniversite bünyesinde bir “mobbing ofisi” oluşturdu. Türkiye’de bir ilk olduğu söylenen ofisin tanıtımını yapan Büyükberber, “İnsanlar Gazi Üniversitesi’nde mobbing’i zihninden bile geçirmesin istiyoruz. Maalesef bizimki gibi kültürlerde insanların bir patronluk havası, alttakilerin de körü körüne biat etme alışkanlığı vardır. Ben uzun süre yurt dışında da çalıştım orada böyle bir şey yok” demişti.

Büyükberber’in göreve gelmesinden önce mobbing şikayetiyle hukuki süreç başlatmış olan GÜ Araştırma Görevlisi Tahir Çalgüner de, şikayetini üniversite bünyesinde açılan bu ofise taşımaya karar verdi. Ancak 27 Kasım 2012’de ofise başvuru yapan Çalgüner, konuyla ilgili olarak hala bir yanıt alamadı.

GÜ Mobbing Ofisi yönergesine göre, ofise gelen şikayetlerin değerlendirmeden geçirilerek Rektörlüğe iletilip iletilmeyeceğinin şikayetçiye bildirilmesi gerekiyor. Konu hakkında bilgi almak için görüştüğümüz Prof. Dr. Şule Çivitci, Çivitci, ofis kurulduğundan bu yana çok sayıda başvuru aldıklarını bunları değerlendirdiklerini söylemekle yetindi. Ofisin mobbing’e karşı herhangi bir yaptırım getirme görevi olmadığını da vurgulayan Çivitçi’ye göre, büronun temel görevi mobbing vakalarında tarafları uzlaştırmak. Yaptırım gücü olmayan ofisin yazılı belge tutma zorunluluğu olmaması, haberleşmeleri e-posta ve telefonla yapması ve disiplin yönetmeliğiyle bağlantılı çalışmaması ise kurumun ciddiyetini sorgulatır nitelikte.

Sizlere daha iyi bir hizmet sunabilmek için sitemizde çerezlerden faydalanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz. Daha fazla bilgi için Çerez Politikası